Rabıta şirkmidir

Bismillâhirrâhmânirrahîm
Her hayrın ve şerrin yegane yaratıcısı kendisinden başka İlah olmayan Allahu Tealadır. O’nun eşi ve benzeri ve dengi yoktur. Herkese kuvvet ve hayat veren O’dur.

RABITA NEDİR..?
Rabıta; bir kimsenin bir kimseyi hayal etmesidir. Her insan eşini, çocuklarını ve dostlarını her gün belli zamanlarda hayal etmektedir. O halde rabıtaya şirk diyenler Allah’tan başkasını düşündükleri için müşrik mi oluyorlar..? Çünkü onlarda her an birilerini hayal etmektedir.
Yaşayan, aklı ve şuuru yerinde olan her insan, ya sevdiklerini ya da sevmediklerini veya bunlarla alakalı olmayan şeyleri düşünmek zorundadır. Bu durum insanın iradesiyle olan bir şey de değildir. 
Rabıtanın şirk olduğu iddiası, selefiyeci diplomalı cahiller tarafından uydurulmuş boş sözlerdir.
Mîmârî de, resim ve benzeri sanat dallarında uzman olmayan bir kimsenin, bu dallarda yaptığı eleştiriler ne kadar abes ise, tasavvuftan hiç anlamayan selefiyeci cahillerin rabıta hakkında olumsuz iddiaları ondan daha abestir…

Rabıta Yapmak İbadet midir..?
Rabıtanın ibadet olduğunu söyleyen hiç bir şeyh yoktur. O halde ibadet olmayan bir işi yapmak neden şirk olsun.? Bir şeyin şirk olması için onun ibadet türü bir işlem veya inanç olması gerekir. İbadet bir kimseye ta’zim yaparak kulluk yapmak, onu ululamaktır. İçinde ta’zim olmayan kulluğa kölelik denir. 
SORU: Rabıtanın sufiler tarafından uydurulduğu söylenilmektedir. Hatta bu hususta bazı kimseler daha da ileri giderek Kur’an’dan bazı ayetlere yanlış anlam vererek rabıta yapanların müşrik olduğunu söylerler. Örneğin; “
-” Dikkat et, hâlis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler: Onlara, bizi sadece Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez. (Zümer-3)

Bu ayeti ehli sünnet alimleri nasıl anlamışlardır ve İslam’da rabıtanın yeri nedir?

CEVAP: Elmalı Hamdi tefsirinde ve diğer Ehli Sünnet ulemasının tefsirlerinde Zümer suresi 3. ayetin tefsiri şu manada yapılmaktadır:
-” Şirk koşanlar, hep Allah’tan aşağı olanlardan birtakım veliler, koruyucular tutmak isterler. İsterler ama O’ndan başka velilere, emir sahiplerine tutunanlar, gerek “İlahları, bir tek ilâh mı yapmış?” (Sâd, 38/5) diyenler gibi putlara, gerek meleklere ve gerekse İsâ gibi şerefli kullara ilâh diye sarılanlar “Biz onlara ancak, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz derler.” (Zümer-3)
Zümer suresi 3. ayetin meali:
“İyi bil ki, halis din ancak Allah’ındır. O’ndan başka birtakım dostlar tutanlar da şöyle demektedirler: “Biz onlara sadece bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” Şüphe yok ki Allah, onların aralarında ihtilaf edip durdukları şeyde hükmünü verecektir. Herhalde yalancı ve nankör olan kimseyi Allah doğru yola çıkarmaz.” (Zümer-3)

Görüldüğü gibi ilgili ayet putperestler ve İsa’ya “ilah” diyen Nasara hakkında nazil olmuştur. Zira onlar Allah’tan başkasına ibadet etmektedirler. Tefsirde de böyle ifade edilmektedir. Bu sefiller rabıta yapan, Allah’tan başkasına ibadet edilmeyeceğine iman eden müminleri o putperestlere benzetme gafletine düşmekteler. Dikkat edilirse ayette; “Biz onlara sadece bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” ibaresi geçmektedir. Hiç bir sufi şeyhine, kendisini Allaha daha çok yaklaştırsın diye tapmaz. Sufi herkese Allah’ı sevdirmeye çalışan bir mümindir.. Sufi şeyhini sadece vesile bilerek Allaha kulluk yapar. Buna rağmen anlayış fukarası, basiretleri bağlı Molla Kasım zihniyetli okumuş ama okuduğunu anlayamamış bazı cahiller, bu ayetlere yanlış mana vererek temiz müminlere şirk atfetmekteler.
Şirkin ne olduğundan habersiz gafiller kalkıyor başkalarını şirkten kurtarma çabasına girişiyor. Oysaki bu kimseler ikilikten batağına saplanmış varlık pisliğinin içinde yüzen pislik böcekleri gibidir. Bunlar farkında olmasalar da bu da şeytanın onlara oynadığı oyunlardan birisidir.
Zira hiç bir sufi şeyhe tapmaz. Onun sadece Allah’ın değerli bir kulu olduğuna inanır ve her türlü faydayı Allah’ın yarattığına, tek kuvvet ve kudret sahibi Allah’tan başkasının ma’budluğa hakkı olmadığına bütün kalbi ile inanır. Vesile hakkında Allahu Teala şöyle buyurmaktadır, mealen;
-” Ey inananlar, Allah’tan korkun, (vebteğû ileyhil-vesileh) O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz.” (Maide-35)

Ayette görüldüğü gibi (vebteğû ileyhil-vesileh) “O’na (Allah’ın rızasına) yaklaşmak için vesile arayın” buyurulmaktadır. Bu vesileye sadece Kur’an’ın zahiri olan farzları yapmak ve haramlardan kaçmak olarak bakanlar yanılmaktadır. Zira Kur’an’ın zahiri olan emir ve yasaklar elde olan bir mevcuttur. O halde Kur’an’ın başka bir emri olan ihlası elde etmek ve riyadan kurtulmak için olan vesile nasıl bir vesiledir..? Görünürde olmayan bu vesile, Kur’an’ın zahirini ve özünü bilen ve anlayan rasihun alimlerdir. O alimler ise İmamı Rabbani hazretlerinin belirttiği nefsini kötü huylardan tezkiye, ruhunu Allah sevgisinin haricindeki sevgilerden tasfiye etmiş mürşid-i kâmillerdir. O halde Allah’ın rızasına ulaşmak için Allah’ın rızasına ulaşmış kimseler aranmalıdır. Kendisi boğulmakta olan birisi başkasının kurtuluşuna naslı vesile olabilir..?

 

S O R U :
Bir selefiyeci şöyle bir soru sormaktadır:
“Peygamber veya sahabelerin rabıta yaptığını isbat edebilir misiniz..?

CEVAP:
Gönlü bir an Allah’tan gafil olmayan Peygamber efendimiz ve sahabeler neden ve neye rabıta yapsınlar..?
Bu sapkın adamlar Peygamber efendimiz ve güzide Eshabının mübarek gönüllerini kendi paslı gönülleri gibi sanarak böyle densiz sorular sormaktalar. Şu iyi bilinmelidir ki, Peygamberler ve mürşid-i kamiller rabıta yapmaz murakabe yaparlar. Sahabelerin her birisi de birer mürşidi kamil olduğuna göre onlar ancak murakabe yapmışlardır. Ancak onlarında bidayette Rasulullaha rabıta yaptıkları varidtir. Bunun bariz örnekleri vardır. Hz. Ebu Bekir(r.a.) ve İbn-i Abbas(r.a.) gibi sahabeler ve tabiinden Üveysi Karani bunlardandır. Üveysi Karani (k.s.), Rasulullahı yıllar boyu görmeden hayal ederek yani; rabıta ederek yaşadı. Rasulullahın onun hakkındaki övgülerini duymayan yoktur sanırız.

RABITA NE ZAMAN ŞİRK OLUR ?
Bir kimse her türlü tasarrufu Allah’tan başkasından bilirse, veya tasarrufu kısmen de olsa rabıta ettiği şeyhinden bilir ve öyle itikat ederek onu ilahlaştırır, ona dua eder ve bazı işlerinin meydana gelmesinde şeyhini -haşa- Allah’a ortak tutarsa; “şeyhim şu, şu işleri yaptı.” veya; “şeyhim bana şunları verdi” der, bu konuda şeyhini vesile bilmeyip o işin yaratanı bilirse ve öyle inanırsa, işte o zaman o kimse, şirk ve küfür bataklığına düşmüş olur.
Ey Rabbimiz, bizi küfür ve şirkin her türlüsünden muhafaza eyle.
Âmîn yâ mucibetdeavât bihurmeti seyyidilmurselîn. (s.a.v.)

TASAVVUFÎ RABITA NEDİR?
Tasavvufi Rabıta; ruhunu ve nefsini her türlü kötülükten arındırmış Allah dostu kamil ve mükemmil bir zâtın gönül aynasına yansıtılan marifetullahı ve İlahi nurları, baş gözünü kapayarak gönül gözü ile gözler kapalı olarak seyretmek için kurulan manevi bağlantıya RABITA denir.
Rabıta demek, düşünce bağı demektir. Her insanın yaşam süreci içinde her an gönlü, aklı ve düşüncesi bir şeylere rabıtalıdır. Allah’ın Rasulü’ne (s.a.v.), Eshab-ı Kiramdan (Allah Onlardan razı olsun) bazıları;
-“Ey Allah’ın Rasulü bizim aklımıza bazen öyle kötü şeyler geliyor ki bunları size söylemekten haya ediyoruz. Bu durum hakkın da ne buyurursunuz?” diye sorduklarında, Allah’ın Rasulü onlara şu mealde cevap verir:
– “Aklınıza gelen kötü düşünceleri kötü bilmeniz imandandır.”
Bu da şu demek oluyor ki, Sahabelerin dahi akıllarına kötü düşünceler gelmektedir. O halde insanın gönlü bir havuz mesabesindedir. Ona her türlü düşünce akmaktadır. Peygamber aleyhisselam Efendimiz yukarıda geçen hadisi şerifte, kalbe gelen kötü şeyleri akıl gücü ile temyiz edip, kötü düşünceleri kötü bilmeyi imandan olduğunu bildirerek konuya açıklık getirmektedir. Her insanın rabıtası, ilminin seviyesi ile orantılıdır.
Kişinin aklı, inancı, sevdiği veya korktuğu şeyler her ne ise, bağlantısı, yani; rabıtası da onunla ilgilidir.
Peygamber(s.a.v.) Efendimiz alimler hakkında buyurdular ki:
-“Alim ölse bile diridir, cahil diri olsa bile ölüdür.”
-“İlim ibadetten üstündür.” 
Peygamber (s.a.v) Efendimiz; (Zikrü’s-sàlihîne keffâretü’z-zünûb) (Deylemi)
-” Salihlerin anılması günahlara keffarettir. “diye buyurdu.
-” Peygamberleri anmak, hatırlamak ibadettir. (Deylemi)”
-” Âlimin yüzüne bakmak ibadettir.” (Ebu Davud)
-” Âlim ile oturmak, yüzüne bakmak ibadettir.” (Hâkim)
İmam Caferi Sadık (k.s.) hazretlerine; “Âlimin yüzüne bakmak ibadettir.” hadisi şerifi sorulduğunda şöyle açıklamada bulunmuşlardır: “Bundan maksat, kendisine bakıldığında sana Allah’ı ve ahireti hatırlatan alimdir. Bunun tersi olan kimseye bakmak fitne ve sapıklıktır.” 
“Kişi sevdiğini çok hatırlar” hadisi şerifince bir kimse, neyi çok seviyorsa veya nelerden aşırı korkuyorsa, onlara gönlünü daha çok rabtetmektedir. Veysel Karani (k.s.) hazretleri o yüksek mertebeye Rasulullahı çokca düşünerek yani rabıta ederek gelmiştir. Kişinin sevgilisine olan rabıtası onu, sevgilisinin hayalini daha çok düşünmeye ve onu gözünde daha da değerli kılmaya sevk edecektir. Allah’ı çok seven bir kimse de, O’nun sevdiği kimseler olan peygamberleri, evliyaları, Allah’ın emirlerini yapmayı, yasaklarından kaçınmayı rabıta edecektir. Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim’i daha çok okuyup, buna göre yaşamını düzenleyecektir.

 

Rabıtanın ne durumda zararlı olacağı o kimsenin düştüğü düşünce durumuna bağlıdır. Eğer ki bir kimseye hased edilir veya kin beslenirse, bu haset ve kin o kimsenin gönlünde büyüyerek büyük bir düşmanlığa sebep olacaktır. İşte bu tür rabıtalar o kimseyi helake götürür. Allahın Rasulü şöyle haber verdiler:
-“Ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi hasette bir insandaki iyiliği yer yok eder.” (Buhari) Nihayet bu zararlı düşünceler, o kimseyi kötü eylem yapmaya sevk eder.
Başkalarının malının felaketine ve namusuna taarruz etmeye rabıtalanan kimse, onlara sahib olmak yolunda eyleme geçmek için fırsatlar kollayacaktır.
Sevgide aşırı gitmekte kişiyi helake götürür. Misal:
Tasavvuf yolunda şeyhini çok sevdiğini sanan nice kimseler, şeyhini övgüde haddi aşarak şeyhine: “Benim şeyhim peygamberdir, hatta onlardan da üstündür. “derler veya, haşa;” Allah benim şeyhimde tecelli etti, Ona tapıyorum artık.” diyerek şirke düştüğünde, sonsuz azaba mazhar kalırlar.