Ümmeti fırkalara bölerek parçaladılar

Ümmeti fırkalara bölerek parça parça böldüler

Kur'an-ı kerimdeki birçok ayette ve hadisi şeriflerde müminler bir ve beraber olmaya davet edilir. Bilmemiz gerekir ki Allah'a kulluk, yalnız O'na ibadet etmekle değil, hem ibadet hem de emir ve yasaklarına itaatle gerçekleşir. Çünkü Allah, yalnız ibadet ilâhı değil; Aynı zamanada hüküm ilahıdır. Kelime manası itibarıyla İslam barışa girmek ve teslim olmak manasına gelir. Müslüman Allah'ın koyduğu hükümlerin tamamını kabullenen ve teslim olan insan demektir. Sözgelişi namazla ve ibadetle ilgili hükümleri kabullenip, içki, kumar, zina, faiz ve hayatın çeşitli alanları ile ilgili hükümleri kabullenmeyen/inkâr eden bir insan İslam dairesinden çıkar. Hem dini hem de müminleri paramparça eden bu tür insanlar yüce kitabımızda dinlerini paramparça eden, İncilin ve Tevratın hükümlerini kendi keyiflerine göre değiştiren Yahudi ve Hıristiyanlar gibi olmakla itham edilmişlerdir:
'Yoksa sizler Kitab'ın bir bölümüne iman ediyor bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz?" (Bakara: 85) "Dinlerini parça parça edip, grup grup olanlar var ya, (Habibibm) senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır…(Enam: 159)
Kur'an-ı kerim'i okudukları, ezberledikleri ve manasını bildikleri halde onun hükümlerinin tamamına veya bir kısmına uymayanlar Furkan suresi 30. Âyette Kur'an-ı terk etmekle "Kitab-ı mehcur/Terkedilmiş kitap" haline getirmekle suçlanıp; Cuma suresi 5. Ayette ise kitap yüklü merkeplere benzetilmişlerdir. Tefsirlerde dinin paramparça edilişi ile ilgili olarak şu görüşlere yer verilir:
"Dinlerini parça parça edip"; yani dinleri hakkında anlaşmazlığa düşerek onun bir bölümünü alıp bir bölümünü terk edenler... Bir kıraette, "parça parça edenler" anlamına gelen (ferrekû) kelimesi "ayrılanlar" anlamında fârekû şeklinde de okunmuştur. Yani emrolunduklan dini terk edenler anlamındadır. Bunlar ise Yahudi ve Hristiyanlardır. "bölük pörçük olanlarla" bu hususta kısımlara, fırkalara ayrılanlarla "senin hiç bir alâkan yoktur" yani sen onlara herhangi bir şekilde ilişme. "Onların işi ancak Allah'a kalmıştır." O bunu üzerine almıştır. "Sonra O, ne yaptıklarını kendilerine haber verecektir." Ahirette, yaptıklarını haber verecek ve buna karşılık onları cezalandıracaktır.
Yüce Allah kâfirleri tehdit edip azapla ve ahir zamanda beklenen korkunç hadiselerle uyardıktan sonra, bidat ve şüphe sahibi kimselerin yaptıkları şekilde dinde fırkalara ayrılmaktan müminleri sakındırmış, Müslümanları söz birliği (tevhidül-kelime) etmeye teşvik etmiştir. (Vehbe Zuhayli, Enam 159. Ayetin tefsiri; et-Tefsirü'l-Münir, Risale Yayınları: 4/413.)
Ebu Hureyre Resulullah (s.a.)'tan şu, "Dinlerini parça parça edip kendileri bölük bölük olanlar..." ayeti hakkında, "Bunlar bu ümmetten olan bidat, şüpheler ve dalâlet ehli kimselerdir" dediğini rivayet etmektedir. Mücahid'in açıklaması da bu şekildedir…Ayet-i kerimenin bütün kâfirler hakkında genel olduğu da söylenmiştir. İbni Kesir der ki: Zahir olan o ki, ayet-i kerime dinden ayrılan, ona muhalefet eden herkes hakkında umumidir. (İbni Kesir; Enam 159. Ayetin tefsiri) Yeni ilim adamlarının doğru gördükleri görüş de budur. Menâr" da der ki: Doğrusu, bu konudaki iki görüşü de bir arada kabul etmektir. Şanı yüce Allah bu surede İslâm'ın delillerini ortaya koyup şirkin şüphelerini çürüterek Kitap Ehli'ni ve onların şeriatlerini söz konusu etti. İslâm çağrısını kabul edenleri birliğe ve kendilerinden öncekilerin ayrılıp dağıldıkları gibi ayrılığa düşmemeye davet etti. Nitekim Al-i İmran suresinde de şöyle buyurulmaktadır: "Kendilerine apaçık delillerin gelmesinden sonra ayrılığa ve anlaşmazlığa düşen kimseler gibi olmayınız. İşte böyleleri için çok büyük bir azap vardır." (Al-i İmran: 105)
Ayet-i kerimenin manası şudur: Dinlerini parça parça edip onun bir bölümüne iman ederek kabul eden, diğer bir bölümünü de terk ederek naslarını kendi arzularına göre tevil edip değişik fırkalara ayrılan ve her bir fırkaya, herhangi bir görüşü kabul edip herhangi bir mezhebe taassupla bağlanan kimseler gibi olmayınız. Ey Muhammed! Sen böylelerine ilişme. Onları kendi halleriyle başbaşa bırak; onlarla savaşmana gerek yok. Sana düşen risaleti tebliğ etmek ve hak dinin esaslarını zafere kavuşturmaya çalışmaktır. Sen onlardan da, onların yaptıklarından da uzaksın. Onların mezheplerinden, söylediklerinden uzaksın; onların işlerini, onları hesaba çekmeyi Allah üzerine alır. Sonra ahirette onlara durumlarını bildirecek, onları cezalandıracaktır. -Razî der ki: Ayet-i kerimeden kasıt, Müslümanların söz birliği etmelerini, dinde tefrikaya düşmemelerini, bir takım bidatler ortaya koymamalarını bir teşviktir. (Râzi, XIV/8.)
Yüce Allah bir başka yerde bu şekilde dinlerini parça parça etmelerini kabul etmeyerek Kitap Ehli hakkında şöyle buyurmaktadır: 'Yoksa sizler Kitab'ın bir bölümüne iman ediyor bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz?" (Bakara, 2/85)
Peygamber (s.a.) de Müslümanları tefrikaya düşmekten sakındırmıştır. Ebu Davud, Muaviye b. Ebi Süfyân (r.a.)'dan şöyle dediğini nakleder: Rasulullah (s.a.) aramızda kalkıp şöyle bir konuşma yaptı: "Şunu bilin ki sizden önceki Kitap Ehli olan kimseler yetmiş iki fırkaya ayrıldılar. Şüphesiz bu ümmet de yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bunun yetmiş ikisi cehennemde birisi ise cennette olacaktır; bu ise cemaatin tuttuğu yoldur." (İbnül-Esîr, Câmiu'l-Usûl, X/407) Yine Ebu Davud ve -lafız kendisinin olmak üzere- Tirmizî, Ebu Hureyre (r.a.)'den Rasulullah (s.a.)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedirler: "Yahudiler yetmiş bir veya yetmiş iki fırkaya ayrıldı. Hristiyanlar da o şekilde bölündü; benim ümmetim ise yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır."(İbnül-Esîr, Câmiu'l-Usûl, X/408.)
Buna göre Yüce Allah'ın, "Dinleriniparça parça edip" buyruğundan kasıt, Yahudi ve Hristiyanların ihtilâfa düştükleri gibi dinleri hakkında anlaşmazlığa düşenlerdir. Dinlerini parça parça ayırmalarının, bir bölümüne iman edip bir bölümünü inkâr demek olduğu da söylenmiştir.
Şüphe yok ki Allah'ın şeriatı birdir ve parçalanmayı kabul etmeyen bir bütündür. Onun bir bölümünü almak, bir bölümünü terk etmek, herhangi bir hükmü işlemez hale getirmek yahut da çağa uygun olmadığı iddiasında bulunmak doğru değildir. Her kim bunlardan herhangi birisine inanacak olursa kâfir olur…
Ayet-i kerime dinden ayrılan ve ona muhalif olan her kimse hakkında umumidir. Bu ister Kitap Ehli'nden (Yahudi ve Hristiyanlardan) olsun, ister Müslümanlardan (bidat ve şüphe ehli) olsun fark etmez. Bakiyye b. el-Velid senedini kaydederek Ömer b. el-Hattâb'dan Rasulullah (s.a.)'ın Hz. Aişe'ye şöyle dediğini nakletmektedir: "Muhakkak dinlerini parça parça edip kendileri bölük bölük olanlar, işte onlar bu ümmet arasından bidat sahibi, çeşitli heva ve heves sahipleri ile sapık olan kimselerdir. Ey Aişe! Bid'at ve heva sahipleri dışında her bir günahkârın bir tevbesi vardır. Bunların ise tevbesi yoktur, ben onlardan uzağım, onlarda benden uzaktırlar." (Vehbe Zuhayli, Enam/159; et-Tefsirü'l-Münir, Risale: 4/415.)
BÖLÜCÜLÜK YAPAN BİZDEN DEĞİLDİR
Sevgili Peygamberimiz müslümanların fırkalar halinde bölünmemesinin gerektiğini belirtip; "Bölücülük yapan bizden değildir" buyurduktan sonra, kendi ümmetinin de 73 fırkaya ayrılacağını üzülerek haber vermişlerdir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) e göre bu fırkalardan sadece birisi "Fırki Naciye/Kurtulmuş Fırka" olacaktır. Peygamber Efendimiz, bu tehlikeden korunmak için müminlere, "Sünnetine" uymalarını ve "Cemaatten" ayrılmamalarını emir ve tavsiye etmişlerdir. Bunun içindir ki İslâm âlimleri Fırka-i Naciye'nin adını "Ehlisünnet vel cemaat" olarak koymuşlardır.
İslâm coğrafyasında Ehlisünnet dışında kalan ve Ana Cadde'den itikat ve ibadet bakımından ayrılan ve çoğunlukla siyasi amaçlara göre gelişlen bu akımlara "Fırka-ı dâlle/Sapık Yollar" adı verilmiştir. Fırka denilince akla gelen bu sapık yollardır. Çünkü müslümanlar fırkacı olmaz ve fırkalara bölünemezler. Üzülerek belirtelimki İslâm dünyasında gelişen bu sapık fırkaların birçoğunun ardında İslâm dünyasında hâkimiyet kurmak isteyen İslâm ve Müslüman düşmanı dış güçler vardır.
Bu noktada fırka ve fırkalaşmak kavramı ile cemaat, tarikat ve mezhep kavramlarını birbirinden ayırmak gerekir. İslam dünyasında Ehl-i sünnet velcemaat anlayışı veya bir başka deyişle ana caddeden ve cemaat şuurundan ayrılmamak kaydıyla, Müslümanların farklı mezhep ve tarikatlar etrafında kümeleşmeleri farklı içtihatlar içinde hareket etmeleri ve bunlara bağlı olarak mizaçlarına uygun düşen tasavvuf halkalarında yer almaları yadırganmamış, bir ağacın ana gövdesinin dalları olarak görülmüş; Bunun yanında çoğunluğu siyasi amaçlı olarak çıkmış olan sapık fırkalara karşı uyanık olmamız istenmiştir.
Nisa suresinde ise Ümmeti-i Muhammedin gitiiği yoldan ayrılmak sapıklık olarak nitelenmiş ve müminlerin yolundan ayrılanların cehennemlik oldukları belirtilmiştir: "Her kim de kendisine doğru yol (İslâm) belli olduktan sonra, Resûl'e karşı tavır koyar (emirlerini beğenmez) ve (Resûlü örnek alan) mü'minlerin yolundan başkasına uyarsa, onu döndüğü (ve seçtiği o sapık) yolda bırakırız. Sonra kendisini cehenneme atarız. O ne kötü bir gidiş yeridir!" (Nisa: 115)
Rivayet olunduğuna göre, İmam- Şafiî (Rahimehullah) icma-ı ümmetin hüccet olduğuna dair bu ayet-i kerimeyi delil göstermiştir. İmam-ı Şafiî (Rahimehullah) ın bu ayet-i kerimeyi delil gösterişi şöyle açıklanır: "Müminlerin yolunun dışında bir yola uymak, bu ayeti kerimenin açık ifadesiyle haram olduğuna göre, müminlerin yoluna uymanın vacip olması gerekir. Çünkü Mevlâ Teâlâ, Peygambere muhalefet edip, müminlerin yolundan başkasına tâbi olanları tehdit etmiştir." (Ruhul - Furkan, Nisa Suresi, cilt: 5; Mahmud Ustaosmanoğlu,İst. 1997)
İcma-ı Ümmetin delil olduğu hakkında daha birçok hadis-i şerif ve rivayetler vardır. Nitekim:
"İbni Ömer (Radiyallahu Anhuma) dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şöyle buyurdu: "Şüphesiz Allah (-u Teâlâ) benim ümmetimi -veya Muhammedin ümmetini, buyudu- dalâlet (sapıklık) üzere toplamaz ve Allah'ın (kudret ve yardım) eli cemaatin üzerindedir. Her kim (cemaatten söz veya hareket ya da inanç bakımından) ayrılırsa, cehenneme ayrılır." (Tirmizi, Fiten: 7, 2167; 4/466; Hakim, Müstedrek, No: 397; 1/201)